Inşaat ve Yatırım Dergisi

 

Turhan Kâşo

Kendinizden bahseder misiniz?

 

Erzurum- Kafkasya kökenli bir ailenin çocuğuyum. Dedem Kâşozade Ethem Bey ve babam, sanata yapıya, mimarlığa çok meraklıydılar. Genetik bu ya bende de davam etmiş olacak., Babam kendi zevki için apatman, villa yapar, sonra bir başkasına başlardı. 3 yaşından beri inşaatın içindeyim. Çocukluğum İstanbul Caddebostan’da geçti. Orada babamın yaptığı villarda ustaları izlemek en büyük merakımdı. İlkokulu Şişli 19 Mayıs İlkokulu’nda, ortaokul ve liseyi Kabataş Erkek Lisesi’nde okudum. Benim zamanımda Kabataş Erkek Lisesi’nin ortaokul kısmı ilk kez açılmıştı sonradan kapandı. Lise yıllarında resmim çok iyiydi. Hatta lisede hocamız resim derslerinde ve işbilgisi atelyesinde yönetimi vekaleten bana verirdi. O yıllarda resim müsabakaları olurdu, onlara da çok katıldım. Ödül bile almıştım. Hiç unutmam, yaşım tutmadığından babamla birlikte Ziraat Bankası’na kazandığım ödülün bedelini almaya gitmiştik. Liseden sonra cok arzuladığım kurum olan Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Yüksek Mimarlik Bölümüne girdim ve mezun oldum. Çok ağır ama bir o kadar heyecen veren, zevkli bir tahsildi. Değerli hocalarımı minnetle anarım.

 

Kendi ofisinizi ne zaman kurdunuz?

Turhan Kâşo Mimarlık’ı 1973 yılında Osmanbey’de kurdum. Mimarlik projeleri disinda

Turhan Kâşo

Resmin büyük görüntüsü için üstüne tıklayınız.

Mağaza, işyeri, ofis ağırlıklı proje ve taahhut isleri de yapıyorduk. Daha sonra ağaç işleri yapan bir imalathane kurduk. Yaptığımız projelerin, kapı doğrama, mobilya, dolaplarini imal ediyorduk., bu hizmetin kontrolumuz icinde olmasi cok onemliydi. O zamanlar malzeme imalat imkanlari kisitliydi, Ancak bu atölyeyi 2000 yılında sona erdirdik. 40 yıldır mimarlık yapıyorum. Mimarlık mesleginde hep ahlakına, çizim tekniğine, malzeme ahlakına uygun olarak çalıştım ve devam ediyorum.

Mimari tarzınızdan bahseder misiniz?

Benim hiçbir yapımda abartı göremezsiniz. Fonksiyonellik ve ergonomi ön plandadır. Projelerimde yapıların tabiat ve çevresiyle bütünleşmesinde çok titiz davranırım. Projelerimde doğaya sonsuz saygı vardır. Yaptığım yapılarda malzemeye dikkat ederim. Yapı benimdir, müşterinin değildir. Sadece proje hizmeti bile yapıyorsam yatırımı cebimden çıkmış gibi düşünürüm.

 

Projeleriniz daha çok hangi ülkelerde konumlanmakta?

 

Londra’da, Amerika’da, Roma’da, Sudiarabistan’da projelerim oldu. Türkiye’de muhtelif yerlerde pek çok otel, köşk, villa projem oldu.

 

Son dönem projeleriniz neler?

 

Şu anda devam eden projelerim arasında; Arnavutköy’de Rum Vakfı’nın bir işini, tarihi bir eski yapıyı restore ediyoruz. Binayı, Toskana’lı çok özel bir şef ve bir o kadar iyi eşi için hazırlıyoruz, Ekim ayına hizmete girecek., Hele İtalyan yemeklerine, makarnalarına olan yüksek ilgim bu binadaki Mesleki çalısmama ayrı bir heyecan katıyor., Darıca’da da oldukça büyük bir villa projemizi sürdürüyoruz.

 

Sizce ülkemizde, mimarlık mesleği ne kadar anlaşılıyor?

 

Mimarlık yapı teknikerliği ile karıştırılıyor. Yapı teknikerliği yapıyı yapar. Hala toplulumuz bu meslekleri karıştırıyor. Dahasi hizmet isteyen de karıştırıyor. Tüm bunları mimar olduğum için de söylemiyorum. Mimarlık kelimesinin manasının bilinirliği, o ülkenin kültür seviyesini, durduğu çizginin derecesini belli eder. Hatta bir filozofun da bu konu ile ilgili bir sözü var. ‘ bir ülkenin kulturu mimarlarına verdiği değer ile ölçülür.’ gibi.
İyi mimar şöyle olmalıdır… gibi tanımlamalarınız var mı?

Bir mimar uygulamayı iyi bilmeli. Mimar sadece çizip, 3 boyutlarda kalmamalı. Mimar, imar edebilmeli. Mimar yaptığı ya da yapacağı yapılarda kendi tarzını dışarı yansıtmalı, belli bir kimliği ortaya koymalıdır. Mimarlık sahada olmayı gerektirir. Şantiye organizasyonu konusuna meraklıyım. Şantiyenin programı ve organizasyonunun önemine çok inanıyorum. Halihazırda bunları arkadaşlarımızın yapmadığını gözlemliyorum. Mimar arkadaşlarımızın bu gibi alanlarda bilgilerinin az olduğunu görüyorum. Artık eskisi gibi birşeyler öğrendiğimiz; Ermeni, Rum, Türk ustalar da yok. Şimdi o usta ve sanatkarlar da olmadığı için yapıda herşey daha kendi kendine oluyor. Mimarın kendini yetiştirmesi gerektiğine inanıyorum

Sizin döneminizde ki eğitim ile günümüzü kıyasladığımızda ortaya nasıl bir tablo çıkmakta?

Eğitim çok kötüledi ve geriledi. Bizim dönemimizde okuyanlar, mimarlık eğitimini dolu dolu aldı. Şimdilerde konsept veya tasarım eğitimi alıyorlar. Bugünkü Mimar Sinan Üniversitesi – eski DGSA-dünyanın en zor ve en önemli kurumları arasında yer almakta. DGSA’ya 50 kişi alacaklardı, 1550 kişi imtihana girdik. O kadar zor bir eğitim sürecinden geçtik ki, mezun olabileceğimi bile düşünemiyordum. Düşünsenize 50 kişi okula alınıyor 10 ya da 12 kişi zor mezun oluyor… Okulda; statik, betonarme, malzeme, mimarlık tarihi derslerini çok detaylı aldık. Hatta resmi de geliştirdik,bölümle ilgili okumadığımız hiçbir kısım kalmadı. Klozeti, musluğu, makas krişini öğrendik. Şimdilerde hiçbirisini öğretmiyorlar. Bunu çok ciddi söylüyorum. Aldıkları bu eğitim mimarlık eğitimi değil. Burada ciddi bir yalan var. Eğer bir mimar mezun olarak geliyorsa bir makas kirişini, bir sıva kalınlığını, radyejeneral, hatıl nedir bilmiyorsa bu şekilde mimarlık olamaz. Öyleki biz ofisimizde işe girenlere; mimarlık, bakabilme, hakim olabilme, tasarımı geliştirme eğitimine kadar bilgi veriyoruz.

Hocalık yaptınız mı?

 

Boğaziçi Üniversitesi’nde 7 yıl ders verdim. Projelerin yatırımlar üzerindeki etkilenmeleri, genel ergonomi, bireysel ergonomi üzerine.

 

Sizce ülkemizde eser denilebilecek tarzda yapılar var mı?

 

Turhan Kâşo

Resmin büyük görüntüsü için üstüne tıklayınız.

Uzun yıllar önce tasarlanmış olan birkaç fakülte ve birkaç bina var. Nezih Eldem, Sedat Hakkı Eldem gibi değerli insanların yaptığı eserler dışında özellikle 1950′ lierden sonra bu tarz yapılar yapılmamaya başlandı. Sebebi ise bu tarz binaları yaptıranın olmaması. Meseleye bence buradan da bakmalıyız. Yapacak olan mimar var fakat yapıyı yaptıran yatırımcı yok. Esasen eserleri yaptıracak olan Devlettir. Bunlar, opera binası, köprü, stadyum gibi yapılardır. Aslında binaların güzelliği ve estetik oluşunun yatırımcının vizyonu ile de büyük bir ilişkisi var. Koç ailesinin yaptırdığı binaları ele alalım. Koçlar Türkiye’de nerede, neyi yaptırsa Türk ölçülerini, Türk aklını ve Türk zevkini mutlaka görürsünüz. Bence ülke olarak temelimiz kuvvetli değil. Kopleks halindeyiz. Absürd çizgiler arayışındayız. Bazı ailelerin yaptırdığı binaların temellerinde ise yüksek vizyon olmadığından keza mimarda öyleyse çok garip binalar ortaya çıkıyor. Yaptığınız yapı çevre ile bütünleşiyorsa eğer, işte burada mimarlık sanatı başlar.

Peki iyi bir eser nasıl meydana gelir?

Öncelikle iyi bir ressam olmalısınız, mimarın malzemeyi, statiği, yapılabilirliği iyi bilmesi gerekir. Bunların neticesinde de müşterinin yatırımına da saygınız olacak. Bunları birleştirdiğiniz zaman iyi bir eser ortaya çıkabilir.

Sizce yapılar nasıl olmalı?

İstanbul’un 42 rakımı diye bir şey var. Bu nedir? Camilerin minarelerinin ve kubbelerinin olduğu rakımın üstüne geçilmemesi. Şimdi bu rakımı geçen birçok bina var. İmar durumları “hattı bala” / siluet üzerine çıkmamalı. Bu yüzden siluet bozuluyor. Şimdi bir metro köprüsü yapacaklar Haliç’e, ben isterdim ki Haliç’e yakışan klasik bir köprü olsun. Bugün Budapeşte’ye, Londra’ya, Prag’a gittiğinizde dikkat çeken klasik taş köprüler var. Ben 1971 yılında öğrenciyken tez olarak İstanbul Metro Projesi’ni hazırladım. Proje Yenikapı’dan başlayıp 4. Levent’te bitiyordu. Benim tez projemin içinde yaptığım etütlerde İngilizler’in ve Fransızlar’ın 1920’li yıllarda Haliç Metrosu için verdiği tekliflerde, metroyu Haliç’in üstüne götürmediklerini çok açık bir şekilde gördüm. Bunun sebebi tabii ki estetiğin bozulmaması, tarihi dokuya saygi., Demek ki adamların estetik kaygısı bizden fazla. Şimdi ne yapıyoruz, Haliç’in üzerine köprüyü kuruyoruz. Dünya da bizim üstümüze çirkinleştiren ülke ve anlayış yok. Bir de yeni Galata Köprüsü o kadar çirkin ki. Hiçbir estetiği yok.

Yeni yapılan yapılarda sizce kalite ne durumda?

 

Eskiden ustaların yövmiyesi ucuzdu, malzeme pahalıydı. Şimdi tam tersi. Çünkü

Turhan Kâşo

Resmin büyük görüntüsü için üstüne tıklayınız.

fabrikasyon malzeme çoğaldı. Talep ve arz edenin vizyonu olmayınca da yapılarda gelişmişlik diye bişey kalmadı. Bu seri üretim malzemelerini hem yapının içinde hem de dışında süratle kullanmaya başladılar. Böyle olunca da kaliteyi beklemeyin zaten.

Hobileriniz var mı?

Denizi çok seviyorum. Atletizm ile ilgilendim, kupalarım var. Yelken yapıyorum. Kayak yapmayı da bir o kadar severim… Fransa’da 1.’lik kazandığım bir madalyam bile var. Talebeliğimde 1968 yıllarında profesyonel mankenlik, fotomodellik yaptım.

İtalyan Devlet Liyakat Nişanı’na / “Cavalieri” layık görüldünüz…

İmkanlarımı yaratarak yatırımcı mimar oldum. Akdeniz’in incisi Kalkan’da Club Patara/ Patara Prince isimli 60 dönüm üzerine proje çizdim ve uyguladım. Projem 250 villa, 60 odalı butik otelden oluşuyor. Bakanlık “Özel Belge” verdi. Batıda ve Amerika’da bilinen bir proje olmuştur. Evet İtalyan Cumhurbaşkanlığı tarafından benim mimarı tarzıma verilen bir Nişan. Bu projem vesile oldu bu Şövalye Liyakatı almama. Onur duyuyorum ben de.

Mimarlığın tanımı desek….

50 yıl önceki mimarlığın tanımı ile şimdiki tarif mutlaka farklıdır. Mimar mamur eden, imar eden, insanları şenlendiren, şenlikli olmalarını sağlayandır. Mimar; vapur iskelesi, yol, park, hastane, otel, ev gibi herşeyin planlayıcısı, düzenleyicisi, ergonomilerini, ölçülerini, yaşanırlılığını, canılının çevresi ile olan ilişkilerinde menfaatini ve yaşamasını düzenleyen, konforunu sağlayan pozitif bir sanattır. Mimarlık aslında birazda ekonomik seviyeleri, vizyonu gerektiriyor. Ülkelerin ekonomisinin, sosyal yapısının, ekonomik imkanlarının fazla olmasını gerektiriyor.

 

 

 

 

This entry was posted in Ropörtajlar. Bookmark the permalink.