“Mimariyi hokkabazlık ve tiyatral görünümlere soktular..”

Turhan Kâşo

Resmin büyük görüntüsü için üstüne tıklayınız.

Röportaj: Hatice Ünal Bilen / Fotoğraf: Garo Miloşyan

“MİMARLIK, İMAR ETMEK, MAMUR ETMEK, ŞENLENDİRMEK, BİR YAPI ORTAYA KOYMAKTIR. BUGÜN MİMARİDE KOPYA BİNALARIN YARATILDIĞINA ŞAHİT OLUYORUZ”
Türkiye’de turizmin yapısal değişim ve gelişim gösterdiği 1980’li yıllar aynı zamanda mimarinin de yükseliş dönemi. O yıllarda birçok yeni yatırım farklı tasarım ve konseptleriyle turizm mimarisine adını yazdırdı. Hiç kuşkusuz o dönemin en güçlü temsilcilerinden biri de Yüksek Mimar Turhan Kâşo idi. Sheraton otelleri ile başlayan mesleki kariyerini, geçen zaman içerisinde birçok turizm ve otel projesi ile devam ettiren Turhan Kâşo bu ayki sayımızın röportaj konuğu oldu. Türkiye’de gerçek mimarlığın ve otelciliğin çok az yapıldığını iddia eden Kâşo, turizm politikalarından otel yatırımcılarına, dekorasyon algısından resort ve şehir otellerindeki mimari yaklaşımlara kadar geniş bir perspektifte sorularımızı yanıtladı.

Türkiye’de turizm mimarlığı ve otelcilik yaklaşımlarını nasıl değerlendiriyorsunuz? Günümüz mimarisini 1980’den bu yana nasıl kıyaslarsınız?

1980 yılından bu yana otel projeleri yapıyorum. Bunların ilki bir Sheraton zinciriydi. Amerikalı yatırımcılarla çalışınca gerçek otelciliğin ne olduğunu başka türlü öğreniyorsunuz. Otelcilik başka bir şey, tatil köycülüğü başka bir şey. Türkiye’de otelcilik çok az yapılabiliyor. Ben otelciliği askerliğe benzetirim. Hilton ve Sheraton gibi dünyaca ünlü zincirlerde belli bir disiplin vardır. Askerlikteki rütbeler gibi birbirlerinden çekinir, birbirlerinden korkar ve kendi içlerinde bir hiyerarşi oluştururlar. Zincir işletmelerin mimari yaklaşımları ile tatil köyü mimarisi doğal olarak farklıdır. Tatil köylerinde amaç, örnek verecek olursak çocuklara hoşça vakit geçirtebilecek çocuk kulüplerini büyük ölçüde dizayn etmektir. Fakat bir otel mimarisine bu fonksiyonu koymazsınız. Resortler için ise durum apayrıdır. Türkiye’deki resortlerin hepsi kıyı şeridindedir ve neredeyse tamamı gösteriye yöneliktir.

OTELLER TİYATRO HALİNE GELDİ

Türkiye ile Batı’yı farklı anlatabilirim. Bizde sadece gösteriye yönelindiği zaman gerçek tasarım konseptleri ikinci plana atılabiliyor. Benim asıl karşı durduğum konu, resort otellerde tiyatro dekorunun hakim olması. Topkapı Sarayı’nın otel olarak sunumunu hiçbir anlayışa sığdıramıyorum mesela. Günümüz mimarisinde sarayların birebir kopyaları yapılıyor. Bu tamamen bir kopyacılık, kopya mimarlığıdır, tema olarak adlandırmak mümkün değildir. Topkapı Sarayı bugün ülkeye mal olmuş bir değerdir, replikasının yapılmasını yanlış buluyorum. Yöntem bu olmamalı; araştırmalı, yaratıcı olmalı… Resort dediğiniz şey; dinlenmek, huzur bulmak için vardır. Ne yazık ki oteller günümüzde tiyatral yapılar haline gelmiştir, “show business” olmuştur. Ben İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi’nden Yüksek Mimar olarak mezun oldum. Bizim okulumuzda kostüm dekoru, tiyatro dekoru, resim, heykel ve grafik bölümleri vs vardı. Hal böyle olunca o binaları tiyatro dekoru yapanların tasarlaması gerekirdi, bunlara mimari dememek lazım, onu demeye çalışıyorum. Mimarlık, imar etmek, mamur etmek, şenlendirmek, bir yapı ortaya koymaktır. Bugün mimaride kopya binaların yaratıldığına şahit oluyoruz.

Sizin mimariye yaklaşımınız, tarzınız nedir?

Benim bir tarzım yok ama ilkelerim, meslek anlayışım var. Mimarlık dediğiniz şey nedir, önce ona bakmak lazım. Mimarlık, insanların çevreleriyle olan iletişimlerinde yaşam koşullarını, ihtiyaçlarını düzenleyen ve konforlarını sağlayan bir uzmanlık dalıdır. Yurt dışında bunun örneklerini en iyi şekilde görüyoruz. Mimarlık illaki hokkabazlık ve tiyatroculuk yapmakla olmaz. Mimariyi getirdik hokkabazlık ve tiyatral görünümlere soktuk. İyi mimarlık; iyi ve huzur verici bir mekan yaratmaktır, pahalı ve şık demiyorum… Gerçek mimarlık, farkında olmadan size huzurlu bir 24 saat yaşatan bir mekandır. Bu bir hastane de olabilir, ofis de, bir otel odası da… Gerçek mimarlık süslemecilik değil, şenlendirici özelliğini kendi içinden çıkartabilendir.

Günümüz dekorasyon algısı için neler söyleyebilirsiniz? Turizm mimarisinde dekorasyon kültürünün varlığından söz edebiliyor muyuz?

Ben birçok zincir otelin iç mimarisini yaptım, Amerikalılarla çalıştım. Dekorasyon kelimesi günümüzde yanlış algılanmaktadır. Gardrop ya da bir masa dekorasyon değil, iç mimari unsurlarıdır. Bir otel dekorasyonunda iç mimar ile çalışılabilir. Çünkü iç mimar malzemelere daha fazla hakimdir. Benim ise çok farklı bir çalışma şeklim var. Benim yapılarım iç mimarisiyle birlikte biter. Çünkü mimari tasarım sırasında iç mimari öğelerini de birlikte kullanmışımdır. Bana çoğunlukla “Turhan Bey, siz bitirirken zaten bina bitiyor” derler. Çalışmalarımda bina mimarisi bittikten sonra tekrar dekorasyona ihtiyaç kalmaz, iddiam burada. Elbette bu da yatırımcıya müthiş bir tasarruf sağlıyor. En azından iki iş yapmak zorunda kalmıyorsunuz, işin ahlakı bu. Dekorasyonu mimari ile birlikte bitiriyorum.

MİMARLIK TALEP EDECEK DÜZEYDE DEĞİLİZ

Dekorasyondaki bu yanlış algılamaların toplumun kültürü ile ilintili olduğunu düşünüyorum. Bir toplumun kültür seviyesi mimarına verdiği değerle ölçülür. Mimar her türlü sanatı kendi içinde organize eder. Benim projelerimde mal sahibi kullanılacak bir bitkinin bile tarafımdan seçileceğini bilir. Ben bir mimarım ve malzeme seçimi konusunda yeterince yetkin ve özgür olmalıyım, ama bilgili olmak da, veya eksiğini araştırmak da şart. Toplumun kültür seviyesi günümüzde karmakarışık bir hal aldı. Toplum, mimarı sanatçı olarak görmediği sürece yanlış yaparız. Mimar dediğiniz sadece binayı yapan değildir, o inşaat mühendisidir. Biz giderek mimardan mimarlık hizmetini almama seviyelerine düştük. Toplumumuzun kültür seviyesi maalesef mimarlık talep edecek düzeyde değil.

Turizm mimarlığının artık basit estetik ve işlevsel taleplerle çalışmadığını ve küresel sermayenin oluşturduğu taleplerin öncelik kazandığını görüyoruz. Sermaye kârlılığını maksimize etmek isteyen yatırımcıların bu yaklaşımlarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Günümüzde küresel sermayeden dolayı sanat geri düşüyor, eksiliyor. Toplumda mimari yapılarıyla öne çıkmak isteyen yatırımcıların, küresel sermayenin içindeki kârını artırmak isteğiyle mimari projelere farklı anlamlar yüklediklerini görüyoruz. Bizim toplumun saygısı sanata değil, diğer görsel unsurlara olduğu için turizm yapıları adeta metamorfoza uğruyor. Shopping mall’lar ve bazı otel mimarilerinde bunlara tanık oluyoruz. Çünkü shopping mall’ların çoğunlukla en büyük tüketicisi kitlesinin beklentileri, oldukça farklı., toplumumuzun nereye geldiği belli. O zaman karşılıklı arz talep dengesi, kendiliğinden şekil bulmaya başlıyor. Talep dengesinin seviyesi neyse arz da ona uymaya, onu kullanmaya çalışıyor. Şimdi siz globalleşen sermeye içinde özgün binalar yaparsanız, yatırımcılar özgün binaları mimarlardan isterse öbür toplumun rağbet edeceği bina “öbürü” olur, “sizin binanız” olmaz. O zaman sizin avm’niz içindeki dükkanlar daha az iş yapabilirler. Onların ilgi odaklarını dikkate alarak proje yürütmeniz gerekiyor.

Turizm mimarisinde bir önemli konu da, mekanikleşme. Son yıllarda turizm yatırımlarındaki patlamayla birlikte otel mimarisinde de mekanikleşmeye gidildiğini görüyoruz. Bazı mimarların mimariyi mekanikle çözme çabaları hakkında ne düşünüyorsunuz?

Dediğiniz gibi Türkiye’de bir kısım mimarlar mimariyi mekanikle çözmeye çalışıyorlar. Aslında bunun yolu mimari çözümler ve mimarlıktır. Hastane de olsa, konut da olsa, otel de olsa önce mimari yaklaşımlar gerekir. Diğerleri ise aksesuardır. Mimari çözümleri iyi ortaya koyun, daha sonra iyi bir mutfak yapın…

Turizm politikalarının mimari ile ilişkileri hakkındaki yorumunuz nedir? Türkiye’de sizce bu hassasiyet var mı?

Turizm politikaları; destinasyon, satılan ürün ve hedef kitleye göre değişiyor. Çok çeşitli kriterleri ile birlikte yer, satılan misafir türü, misafirin klasmanları gibi çarpanları var. Burada yapının kalitesi, malzemeler, oda boyutları, mekan adetleri, konferans ya da toplantı oteli olup olmaması gibi önemli unsurlar yatar. Yatırımcının mimar ile koordineli bir şekilde çalışması, akılcı ve doğru çözümlerle binayı oluşturması gerekiyor. Bu noktada yatırımcının mimara vereceği destek de çok önemli.

Türkiye’deki turizm yatırımcıları sizce bu algıya sahipler mi?

Yatırımcıların yüzde 85’inin görgüsü benden hizmet alacak seviyede değil. Bu bilinen bir şey. Bu meslekte 38 yılı devirmiş bir mimar olarak, Türkiye’de mimari çözümcülüğünüzü talep edecek görgü ve vizyona sahip kitle kalmadığını üzülerek söyleyebilirim, olanlar da zaten doymuşlar. Ben otel mimarlığını Sheraton otellerinin içinde öğrendim. Bugün otelde Front ofisi, Back ofisi, Housekeepingi, F&B’yi işletmeci anlayışıyla bilirim. Bir de hasbel kader 18 yıldır kendi otelimiz var. Patara Prince Hotel & Reasort / Kalkan, bir A’la Carte oteli, hem otel hem resort., Hedef kitlesi üst segment ve herkes tarafından da çok beğeniliyor.

Mimar aynı zamanda yatırımcı kimliği bir otel mimarisi ve işletmesine neler katıyor?

İyi bir şey ortaya çıktığı için İtalya Devleti geldi bana şövalye ünvanı verdi, işte bu kadar basit. Yaptığım da dünyanın sonu değildi, bilinenlerdi. Ama bütün dünya görüyor, takdir ediyor, doğanın içinde hem görünüyor hem görünmüyor, mimarisinden, yani orada yaşamaktan herkes son derece memnun…

Patara Prince Hotel’de sadece otel toplamda 130 yatak olmakla birlikte çevre 240 villada da 1., 2., 3., YO’lı lüks konutlarla birlikte ilaveten 850 yatak daha bulunmaktadır. Özellikle toplantı salonlarından faydalanan misafirlerimiz kendilerini sayfiyede dolaşıyormuş gibi hissettiklerini söylüyorlar. Bence bir otel mimarının asıl başarılı olması gereken alanlar bunlar. Ben de kendi işletmemde bunu en doğru şekilde verebildiğimi düşünüyorum.

Bir de Belek’te otel ve tatil köyü projeniz var. Biraz da ondan bahseder misiniz?

90 dönüm alanda gerçekleşmiş bu projede de esas alınan hususlar; tüm odaların denizi görmeleri, çevre ağaçların en üst kotundan yüksek yapılaşılmaması, işletme bakımından ki bu en önemlisi; tüm kapalı hacimler olan ana restoran, temalı çok adetteki restoranlar ve mutfaklarının, toplantı-konferans salonları, disco ve birçok fonksiyonun projenin merkezinde oluşturulmasıyla binanın, adeta bir arabalı vapur şeması içinde düşünülmüş olması ve tepedeki bir ışık geçiren cam sistem dolayısıyla da tüm iç alanların, oda koridorlarının, toplantı salonlarının gün boyunca ışık almaları ve 12 ay sonunda önemli enerji tasarrufudur.

Bir başka düşünceye verilen önemle binanın dış cephesi tamamen reflekte cam sistem ile çözülmüş, böylece hem kolay temizlenebilirlik hem de çevredeki çam ağaçları ile bütünleşme sağlanırken, yatırımcı ve işletmeciye de masrafları adeta sıfıra indirmiş olduğudur. Bahis edilen fonksiyonlar gerçekleştirilirken bina planının, hem de odaların deniz görmeleri sağlanması sırasında, ters bir T planı oluşmuş olmakla, denize karşı adeta bir ters çıpa biçimiyle kum jeolojik alt katman üstünde de olası kayma riski yok edilmiş, dolaysıyla statik ve betonarme maliyetlerinde ayrı bir tasarruf sağlanmıştır.

Gündemde yeni projeleriniz var mı?

Şu an yok. Sözünü ettiğim yüzde 15’lik dilimin içinden çıkarsa neden olmasın? Şunun tekrar altını çizmek isterim. Ben yapıyı projeyle değil, A’dan Z’ye her şeyiyle bitirmeyi seven biriyim. İmarın içinde olmak, onu istenildiği gibi tasarlamak, işverenle omuz omuza çalışmak… Ancak o zaman ortaya lezzetli bir ürün çıkar. Bu da çok büyük bir emek ve özveri demek. Karşıma bu tipte projeler çıkarsa çalışmaya her zaman varım.

YÜKSEK MİMAR TURHAN KÂŞO KİMDİR?

Yüksek Mimar Turhan Kaşo

1948 yılında Erzurum’da doğan Turhan Kâşo, 1972 yılında İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi Yüksek Mimarlık Bölümü’nü bitirdi. Talebeliği sürecinde, 1968’de İsviçre’de Siluet Mankenlik Okulu, Oğuz Aral’dan Pandomim ve Tolga Tiğin’den koreografi dersleri alan Kâşo, mankenlik, fotomodellik, reklam filmi, defile müdürlüğü, sorumlu koreograf ve podyum mankenliği yaptı. 1970 yılı yaz tatilindeki dört aylık sürede Londra’da Mr. Cachrone & Hardy mimarlık ofisinde Şef görevi ile staj yaptı, bazı projelerde çalıştı. 1972 yılında Yüksek Mimar olarak mimarlık bürosunu kuran Turhan Kâşo, Boğaziçi Üniversitesi’nde “Turizm Yatırımları Yönetiminde Mimarinin Yeri”, “Bireysel ve Toplumsal Ergonomi Kavramları” ve sunum dersleri verdi. Kaşo, halen mimarlık çalışmalarına devam etmektedir.


This entry was posted in Ropörtajlar. Bookmark the permalink.