Milano Fuarı, Roma, Panteon ., derken İstanbul’ da o çok sevgili projelerimize kavuştuk., Açıkçası şu BlackBerry yi de yoğun kullanmaya başlayalı ne tasarımlarımdan, ne de inşaatlardaki faaliyetlerden “virgül” kadar uzak kalmadım., hem artık LapTop u da çok gerekmedikçe hep yanımda taşımam gerekmiyor ya., Anlayacağınız işlere – kalmadığımız yerden – devam ettik.
Şu aralar Arnavutköy’ de, Rum Vakfına ait bir binanın restorasyonunu sürdürmekteyiz: Koruma Kurulundan takdirle onay alan Projemizde eski, ama gerçekten harabe bir taş binanın kaba işlerini oldukça tamamladık. Ekim ayında hizmete girecek binada gerçekten çok iyi bir Toskana’ lı şef ve bir o kadar iyi yetişmiş eşini göreceğiz., Açıkçası İtalyan yemeklerine, pastalarına olan önü alınamaz ilgim içinde kendim yiyeceğim günü sabırsızlıkla bekliyorum., Herhalde sizlere hazırlık sürecinde mutfağın en büyük tadımcısı ben olacağım., umarım Şişman bir Mimarla karşılaşmazsınız.,
Bu tip projelerde eski eser -veya gelin o eski keyifli üslub çizgileri yaşatmak diyelim – , elde etmek ve günümüz gerçekten gelişmiş malzemeleri ile bütünleştirmek çok ciddi ele alınması gereken bir dikkat gerektiriyor. Zira bir taraftan da pratikliği, kullanışlılığı, hijyeni ve belki de önemlisi üst seviyede vizyona sahip tüketici kitlenin beklentilerini oldukça yüksek tutmalısınız., dikkatli olmalı ne eksik kalmalı ne de abartmamalısınız. Umarım çizgiyi kaçırmayız.,
Arnavutköy’ deki restorasyon inşaatı yanında bir taraftan da İstanbul’ a 50 km mesafedeki 60 dönümlük çiftlik arazisi içindeki 2500 m2 Villa ve diğer binaların projeleri, inşaat ve şantiye kontrolleri devam ederken, çok önceden yapılmış bir program için güney Fransa’ ya uçtuk.,
Güney Fransa’ nın sahilden yukarı bölgeleri, Dağlara yakın Rohn nehri ve çevresi Provance bölgesi en az yirmi yıldan bu yana planımızda olan bir seyahat idi. Fransız mimar arkadaşım Jack Avizou’ nun Kapadokya bölgesine olan merakı ve başarılı çalışmaları, kendisinin yaşadığı yer olan Albi’ ye olan merakım vs hep kafamda taşıdıklarımdı.
Nis havaalanından kiraladığım gıcır gıcır, seri araçtaki Navigasyon sistemi seyahatimiz süresince bize tüm adresleri gösterdi.” İlk durağımız uzun süre Kral René tarafından yönetilmiş olan Aix- En-Provence., Ünlü Fransız ressam Paul Cezanne’ ın doğduğu şehir, kaldığımız otel Pigonne, bahçeleri ve Gül kamelyaları ile ünlü. Tarihi, yaşanmışlığı, özellikle tabiata ve çevreye gösterilen özen, korumacılık anlayışı anlatılır gibi değil. Hürriyet meydanındaki Fontaine de la Rotondo heykellerle süslü., Sanat eseri Çeşmeler her yerde ve yaşama, toplum ergonomisene değerler katıyor, keyif veriyor.,
Daha sonraki navigasyonumuz üzerinde Pertuiz, Lourmarin, Bonnieux, Goult, ve sonunda Avignion., hepsini sıradan ve büyük seyir keyfi içinde geçtik., buralarda otomobil sürmek ayrı bir keyf., unutmadan; Tüm yolların birleştiği kavşaklatın hepsi de Dairesel., yani hiç Kesişme yok., ve öncelik hep, “dairede” sürmekte olanda., Navigasyondaki bayan size, Kaçıncısından çıkacağınızı dikkatle söylüyor.., kaçırmamalısınız…
Surlar içindeki Avignion., Uzun süre Papazlar tarafından idare edilen bu şehirde “Palace of the Popes” un inşaası otuz yıl sürmüş. Fransız Mimarlarınca projelendirilen yapının süslemeleri ve tüm tavan resimlerı İtalyan ressamlar, sanatçılarca gerçekleştirilmiş. Şehir içindeki ara yolları dolaşan lastik tekerlekli minik ve açık vagonlu tren ile yapılan turistik gezi Palace du Pope önünden kalkıyor. Aix En Provence’ de de yararlandığımız bu yöntem şehri gezmek için bire bir. Yine Rhoné nehrinin iki kolunu birleştiren, ancak yarısı günümüze kalmış Bénézet Köprüsü görülmeye değer.
Çoğunda olduğu gibi Malikaneden çevrilmiş, ağaçlar ve heykeller içindeki butik otelimiz Les Frenes Hosteleries’den çevredeki planladığımız ilk gezimiz, ortasından akan kanallardaki su Değirmenleri, Antikacıları ile ünlü.,L’ isle-sur-la-Sorgue’ da o gün yöre pazarı vardı,
Yola tırmanarak devamla ulaştığımız Vaucluse tepede, delicesine suların coştuğu bir küçük yerleşim noktası., Zamanında Şairler ve Romantik insanların uğrak yeri, ve aynı zamanda kağıt endüstrisinin olduğu bu hoş yerde, ördeklerin uçuşarak, adeta suların sahibinin kendileri olduğunu haykırdıkları noktada çok özel bir öğlen menüsü açlığımızı bastırdı.,
Haritadaki müteakip durağı navigasyonumuzda programladıktan sonra daha da yükseklere tırmanarak, o zamanlar Korunma amacı ile oluşturulmuş, tepedeki Kalesi Gordes‘ a ulaştık. 12. ci YY da Bertrand tarafından inşa edilmiş bu yapı ve çevresi adeta kartal yuvası gibi ve tüm çevreye tepeden bakıyor. Bir kahve içtiğimiz kafedeki bisikletçiler, özel kıyafetleri ile Hollanda’ dan gelmişlerdi.,, ve yollarına devam ettiler!..
Sıradaki Carpentras kenti, Memini Celt’ lerin başkenti. ve adını Celtik lisanında Karpenton’ dan alıyor., hani o Atın çektiği, iki tahta tekerlekli araba. Tarihi kentin özelliği, Fransa’daki Yahudilerin e yoğun olması ve çok iyi korunmuş olup, en eski Sinagog ( 1307 ) burada.
Ertesi gün hedefte Orange vardı. Romalılar’dan kalan Triumphal Arch ve içinde Augustus heykeli olan Tiyatro ve yanındaki Hipodrom kentin gerçekten ünlü yapıları.
Bu tarihi kent ve kasabaların sonrasında sırada hektarlarca alanlara kaplı Üzüm bağları arasından geçerek vardığımız Chateau Neuf du Pape bölgenin Şarap merkezi. Sempatik ve itina ile yapılaşmış bu merkezde çok çeşitli ve ünlü Şarap ve türlerini bulabilirsiniz.
Geriye dönüş yolu üzerindeki Navigasyonumuzda 1503 de Nostradamus’ un doğduğu yer olan Saint Remy de Provence oldukça şirin bir kasaba. O gün kapalı olduğundan gezemediğimiz Vincent Van Gogh müzesi yine burada. Tedavisi süresince bir çok resmini yaptığı yer., en önemlisi de kendi Portresi.
Les Baux de Prevence, yine tepelere tırmanarak ulaştığımız bu yüksek, kayaları üzerine kurulmuş bu tepede tamamı taş bir yapılaşma ve o zamanlar kentin savunması için oluşturulan askeri bir alana ulaşıyorsunuz. Dar ve yokuşlu ara sokaklar, tüm Provence’ dea ünlü olan, meyve şekerlemeleri, badem ezmesi satan dükkanlar gerçekten bir endüstri ve estetikleri de görülmeye değer. Lavanta, bal, zeytin ve bunlardan üretilen Sabunlar ve kremler çeşitli sunumlarda ve çok hoş.
Vadi içindeki özel bölgedeki iki yıldız Michelin Oustau de Baumaniere oteldeki muhteşem öğlen yemeği ve servisi inanılmaz bir sürpriz oldu. Sadece 18 odası olan bu çok Butik Otel ve hele de Butiği görülmeye değer. Çevredeki hektarlarca bağların sahibine ait olan bu otel tam bir hobby olarak hayata kavuşturulmuş gibi.,lakin mükemmel işletiliyor.,
Cannes istikametindeki navigasyonumuzda uğrağımız Salon de Prevence oldu., Nostradamus’ un müzesini ziyaret ve mumyası ile çektirdiğim resim hatıra kalarak yolumuza devam ettik, sonra ver elini Cannes , Otobandaki iki saatlik yol sonrası Martinez otelindeki odanız sizi tarihten bu güne, yaşama davet etmiş gibi. Ertesi gün içindeki Grass gezimiz artk biraz da turistik oldu ya.
Çocukluğum ve gençliğimin geçtiği Caddebostan ve Suadiye’ deki gibi plajlar, Kafeler, alışveriş ara sokakları vs aynen yaşamakta olan Juan Le Pins ve Les Antibes üzerinden, sahil yolundan ulaştığımız Nis havaalanında aracımızı teslim ettik. Cap de Antibes’ de o gün 1950 öncesi Ahşap Yelkenli teknelerin yarışı Regata vardı., görülmeye değer.,
Provence bölgesi seyyahatimdeki önemli izlenimim Fransızların da çevreye, doğaya akıl almayacak derecede saygılı davranmaları, korumaları oldu., Hani İtalya’ da Toskana bölgesi ile yarışırlar belki de., Ancak tabiatın, Ağaçların güzelliğini, Lavanta tarlalarının rengarenk dalgalanışını anlatmam zor.
Hatırlıyorum da 11 yaşımda iken geçirdiğim Nefrit rahatsızlığında tedavi sonrası program nedeniyle gittiğimiz ve bir kaç ay kaldığım Bursa’ nın Çekirge bölgesi, Uludağa çıkan yolun başı, devamdaki vadi vs nasıl da güzeldi., Yıllarca Kayak için çıktığımızda tabiat, çevre yine de öyle kalmıştı.,
Turhan Kâşo
4. Temmuz. 2010
Bebek